Kronik Ruhsal Hastalığı Olan Bireylerin Yakınlarının Tedavi Ve Hastaneye Yatış Sürecindeki Deneyimleri

İlker Aktürk - Psikoterapi, ACT, Kabul ve Kararlılık Terapisi, Terapi

Kronik Ruhsal Hastalığı Olan Bireylerin Yakınlarının Tedavi Ve Hastaneye Yatış Sürecindeki Deneyimleri

Bipolar bozukluk ve şizofreni hastalığına sahip bireylerin yakınlarının, tedavi ve hastaneye yatış sürecindeki deneyimlerinin incelendiği bu çalışmada bulgular, “Yatış Süreci” ve “Hastalık ve Aile” ana temaları başlığı altında ele alınmıştır. “Yatış Süreci” teması “Yatış Sürecinde Hissedilenler”, “Başa Çıkma” ve “Çevrenin Tutumu” alt başlıklarından; “Hastalık ve Aile” teması ise “Hastalığın Aileye Etkisi”, “Ailenin Tedavideki Rolü”, “Destekler Olmasaydı”, “Yatış ve Tedavi Sürecinde Yaşanan Zorluklar”, “Yatış ve Tedavi Sürecindeki İhtiyaçlar” ve “Sürece Yeniden Başlansaydı” alt başlıklarından oluşmaktadır. Çalışma kapsamında 5’i şizofreni, 5’i bipolar bozukluk tanısı olan bireyin yakını olan 10 katılımcı ile görüşme sağlanmıştır.

Yapılan görüşmeler sonucunda, hastalarda yatış öncesinde halüsinasyonlar görme, birileri tarafından takip edildiğini düşünme gibi psikotik belirtiler; aşırı neşeli ve coşkulu ruh hali, uyku ihtiyacının azalması, alışverişte artışın gözükmesi, öfke nöbetleri ve çırılçıplak soyunma gibi manik belirtiler; yataktan çıkmama, öz bakımda azalma, uyku ihtiyacında artma gibi depresif belirtilerin görüldüğü bilgisi edinilmiştir. Bu belirtiler sonucunda, hastanın günlük hayattaki işlevselliğinin etkilenmesi ve uygunsuz davranışlar göstermesi nedeniyle hasta yakınlarının bir çözüm arayışına girerek hastaneye başvurduğu görülmüştür. Turtank ve Künüroğlu (2022) da yaptıkları çalışmada; şizofreni hastası çocuğa sahip ebeveynlerin çocuklarının arkadaş edinememesi, sesler duyması ve şüpheci davranışlar sergilemesi ile hastalığı fark ettiği ve hastaneye başvurduğu sonucuna ulaşmıştır.

Görüşmelerde elde edilen veriler sonucunda hasta yakınlarının yatış sonrasında üzüntü dışında, suçluluk ve endişe duygularını yoğun olarak deneyimledikleri görülmüş ve “Yatış Sürecinde Hissedilenler” alt temasında ele alınmıştır. Yaptıkları yanlış bir şeyin veya yapmadıkları bir şeyin kişinin hastalanmasına sebep olduğunu düşünerek, zaman zaman suçluluk hissettikleri katılımcılar tarafından aktarılmıştır. Şizofreni ve bipolar bozukluk hastalıklarının kronik ruhsal sorunlar olması dolayısıyla bireyin işlevselliğini etkileyerek yaşamında problemlere neden olabileceği ve sürecin belirsizliği nedeniyle katılımcıların aynı zamanda endişe duydukları görülmüştür. Literatür incelendiğinde ise; hasta yakınları ile yapılan çalışmalarda hasta yakınlarının stres, endişe, çaresizlik, suçluluk, umutsuzluk, korku, utanç gibi duygular yaşadıkları sonucuna ulaşılmıştır. Katılımcıların hissettikleri bu olumsuz duygularla baş etmek amacıyla kurs vb. aktivitelere katıldıkları, çevrelerindeki insanlarla vakit geçirdikleri, toplumdan uzaklaşmak yerine toplum içerisinde daha fazla bulundukları bilgisi edinilmiştir. Aynı zamanda kişinin inancının, daha önceki yatış deneyimlerinden yola çıkılarak sürecin geçici olduğuna dair farkındalığının olmasının ve ailesel bağların, hasta yakını için motivasyon oluşturduğu katılımcılar tarafından ifade edilmiştir. Literatür incelendiğinde, hasta yakınlarının tedavi sürecinde yaşadığı sıkıntı ve stresle çeşitli yollarla baş etmeye çalıştığı görülmüştür. Damgalama; belirli kişilerin veya grubun, farklı olduğu düşünüldüğü için maruz kaldığı önyargılı ve olumsuz tutum ve davranışlardır.

Kronik ruhsal hastalıklar, en fazla damgalamaya uğrayan gruplardandır. Literatür incelendiğinde damgalamanın yalnızca hasta bireyi etkilemediği, aynı zamanda aileyi de etkileyen bir olgu olduğu görülmektedir. Çalışmamızda elde edilen bulgularda destekler olsa bile çevrenin acıma, dışlama, damgalama gibi olumsuz tutumlara da eğilimi olduğunu göstermiştir. Acıma duygusunun hasta bireye yönelik olabileceği gibi hasta yakınına yönelik de olabileceği görülmüştür. Bu durum hastanın genç olması, küçük olması vb. nedenler gerekçesiyle olabilirken; hasta yakınına yönelik olarak da hastayla ilgilenmenin büyük bir yük olduğu ve uğraş gerektiği düşüncesiyle olabildiğine ulaşılmıştır. Dışlama ve damgalama eğilimi, çevrenin olumsuz olan diğer tutumları olarak karşımıza çıkmıştır. Çalışmada; bireylerin hasta olduktan sonra sosyal çevrelerinin azaldığı, insanların bireyden uzaklaştığı, iş bulma konusunda sıkıntılar yaşayabildiği hatta çalışmakta oldukları işlerden çıkarıldığı bilgisi edinilmiştir. Bireylerin dışlanmaması, hastalığı nedeniyle damgalanmaya maruz kalmaması, iş bulma ve evlenme gibi durumlarda ön yargıyla karşılaşıp problem yaşamamaları için hasta yakınlarının çevrelerinden hastalığı gizleme eğilimi olduğu görülmüştür. Hayatın bir düzene oturmaya başladığı gençlik yıllarında hastalık tanısı alan bireylerin hasta yakınlarının, hasta bireyin ilerleyen zamanlarda olumsuz durumlarla karşılaşıp hayatında engel olarak karşılarına çıkmaması için hastalığı ve psikolojik nedenlerden dolayı hastaneye yatışını gizleme eğiliminde oldukları gözlemlenmiştir. Bunun aksine hasta olan yaşlı bireylerin yakınlarının, çevreden destek görme isteği ve ihtiyacı için hastalığı çevrelerine söyledikleri fark edilmiştir. Bu doğrultuda hasta bireyin yaşının attıkça hasta yakınının hastalığı gizleme eğiliminin azaldığı sonucuna varılmıştır.

Yapılan görüşmelerde hastalığın yalnızca bireyi değil; aynı zamanda çevresindeki kişileri de etkilediği görülmüş ve bu konu “Hastalığın Aileye Etkisi” alt teması altında incelenmiştir. Çalışmada etkinin, aynı evde yaşayıp yaşamama durumundan bağımsız olarak oluştuğu gözlemlenmiştir. Katılımcılardan sadece 3 kişi hasta ile aynı evi paylaşmaktadır. Ancak görüşme gerçekleştirilen katılımcıların hepsinin, fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden bir şekilde etkilendiği katılımcılar tarafından ifade edilmiştir. Bu doğrultuda katılımcıların, hasta yakını olarak hayatlarını yeniden düzenlediği bilgisi edinilmiştir. Zhou ve ark. (2016) yaptığı çalışmada, birlikte yaşayan ve birlikte yaşamayan ailelerdeki bakıcı yükünü karşılaştırılmıştır. Bakıcı yükü, özellikle subjektif sıkıntı, rutinlerin bozulması ve bakım verenler tarafından sağlanan yardım, hastalarla yaşayan bakım verenlerde hastalarla yaşamayan bakım verenlere göre daha fazla bulunmuştur. Yapılan çalışmaya benzer olarak literatürde; hastalığın hasta yakını üzerindeki duygusal, sosyal ve ekonomik vb. etkilerini inceleyen birçok çalışmaya rastlanmaktadır. Çalışmalar incelendiğinde hasta yakınları; mali, sosyal dışlanma, depresyon gibi ruhsal problemler ve diğer sosyal sorumluluklar için yetersiz zamanı içeren çeşitli derecelerde yüke sahip olduğunu bildirmiştir. Aynı zamanda yapılan görüşmeler neticesinde; ruhsal hastalığı olan ebeveyne sahip çocukların, küçüklüğünde ebeveyn rolünü üstlenmek zorunda kalabildikleri, çocukluk yaşantısından uzaklaşarak yetişkin gibi davranmaları gerektiği, çocukluklarını yaşayamayarak eğitim vb. olanaklardan yararlanamadıkları ve yetişkin bir birey olmalarına rağmen bu durumun etkisini yaşadıkları görülmüştür. Elde edilen bulguların literatür ile paralel olduğu gözlemlenmiştir. Benzer şekilde O’Connell (2008) ağır ruhsal hastalığa sahip annelerin yetişkin çocuklarının ihtiyaçlarını geriye dönük olarak araştırdığı çalışmasında, katılımcıların bazılarının evin geçimini sağlama sorumluluğunu üstlenmesiyle, kardeşleri izleyip disipline etmesiyle ve annelerinin zarar görmemesini sağlamasıyla annelerinin annesi rolünü üstlendiği; aynı zamanda katılımcıların %52’sinin çoğunlukla depresyon olmak üzere ruhsal problemlere sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Öç ve ark. (2006) çalışmasında ise ruhsal hastalığa sahip anne babası olan çocukların sağlıklı anne babası olan çocuklardan daha fazla ruhsal bozukluk tanısı aldıkları bulunmuştur. Çalışmada, katılımcıların hepsi ailenin tedavide önemli bir role sahip olduğunu vurgulamıştır. Görüşmelerde elde edilen bulgulara göre temel roller; hasta bireye destek sağlama, onunla ilgilenerek vakit geçirme ve tedavinin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi için huzurlu ortamın sağlanması şeklinde ifade edilmiştir. Hasta bireyin destek görmesi, tedavi ve rehabilitasyon sürecine katkıda bulunan bir etmen olarak yorumlanmıştır.

Yapılan görüşmeler sonucunda; katılımcıların yatış ve tedavi sürecinde yaşadığı zorluklar hastanın hastalığını kabullenmemesi, ilaçlarını düzenli kullanmaması, hasta yakınlarının sorumluluklarının artması ile yapması gereken şeylere yetişmekte zorlanması, hastanın iyileşme isteğinin ve motivasyonunun bulunmaması ve hasta yakınlarının çevresinde, tıbbi yöntemlerden ziyade hastalığı “hastalık” olarak görmeyip dini anlamda farklı arayışlara yönelen insanların olması olarak belirlenmiş ve “Yatış ve Tedavi Sürecinde Yaşanan Zorluklar” alt teması altında ele alınmıştır. Çalışmada tedavi sürecinde, özellikle yatış dönemlerinde, birinden yardım alan hasta yakınlarının, almayanlara kıyasla süreci daha kolay yürüttüğü görülmüştür. Yatış sürecinin hasta yakınına ayrı bir sorumluluk yüklediği ve bireyin yapması gereken işleri arttırdığı, birinden yardım almazsa hayatındaki diğer görevleri yetiştirmekte zorluk yaşamasının olası olduğu düşünülmüştür. “Yatış ve Tedavi Sürecindeki İhtiyaçlar” alt temasında ise bireylerin tedavi sürecindeki ihtiyaçlarının neler olduğu anlaşılmaya çalışılmıştır. Elde edilen bulgular neticesinde; yatış ve tedavi sürecinde hasta yakınlarının bilgiye, psikolojik desteğe, yardıma, anlayışa, iletişime ve dinlenebileceği boş zaman yaratılmasına ihtiyacının olduğu görülmüştür.

Literatür incelendiğinde hasta yakınlarının çeşitli konularda bilgi eksikliğinin bulunmasının tedavide olumsuzluk oluşturabildiği sonucuna ulaşılmıştır [51,52]. Nitekim çalışmamızda da katılımcıların ihtiyaçlarından birinin bilgi edinme olduğu vurgulanmış ve ilaç kullanımı konusunda yeterli bilgiye sahip olunmadığı için hastanın hastalığının nüksettiği ifade edilmiştir. Sonuç olarak; hasta yakınlarının da tedavi süreci içerisinde bulunduğu, tedavi sürecini etkileyen ve tedavi sürecinden etkilenen bireyler olduğu görülmüştür. Çalışmanın, şizofreni ve bipolar bozukluk hasta yakınlarının, yatış ve tedavi sürecindeki deneyimlerine odaklanması, bu konudaki algılarını incelemesi ve hasta yakınlarının ne tür desteklere ihtiyacı olduğuna dair bakış açısı sunmasından dolayı literatüre önemli katkısının bulunduğu düşünülmektedir.

Bu çalışma kapsamında, bipolar bozukluk ve şizofreni hastalarının tedavi ve hastane yatış süreçlerinde, bu bireylerin yakınlarının tecrübelerine odaklanılmış ve bireylerin bu tecrübelere yönelik algıları incelenmiştir. Çalışma sonucunda hasta yakınlarının; suçluluk, endişe, üzüntü ve çaresizlik gibi zor duyguları sıklıkla yaşadıkları görülmüştür. Hasta yakınlarının tüm bunlarla başa çıkabilmek adına kurs vb. aktivitelere katıldıkları, çevrelerindeki insanlarla vakit geçirdikleri, toplumdan uzaklaşmak yerine toplum içerisinde daha fazla bulundukları anlaşılmıştır. Ayrıca çevrelerinden gelebilecek damgalanmayı önlemek için hastalığı gizleme eğilimi gösterdikleri görülmüştür. Araştırma sonucunda elde edilen bulgular, hasta yakınlarının, ilgili hastalıklar hakkında bilgi edinmeye, psikolojik desteğe, çevreden gelecek destekleyici tutuma, geniş bir sosyal destek mekanizmasına, zor ve tıkanmış hissettikleri durumlarda yardıma, iletişime ve dinlenebileceği boş zamanlara ihtiyaçlarının olduğu görülmektedir. Yukarıda yer alan; hastalıklar hakkında bilgi edinmek, psikolojik destek sağlamak, iletişim gibi konularda sağlık profesyonellerinin sağlayacağı desteklerin oldukça önemli olduğu düşünülmektedir. Nitekim, yakını hastane yatışı yapmış aileler ile grup terapileri organize etmek, hasta yatış sürecinde iken, ailenin de farklı bir sağaltım sürecine dahil edilmesi, bu sürecin psikoeğitim ve psikolojik destek gibi unsurları içermesinin önemli olabileceği düşünülmektedir. Sosyal destek mekanizmasının kurulması, çevrenin olumsuz tavrının yerine daha destekleyici bir tutum ile ailenin yanında durması gibi unsurlar için ise daha mezzo ve makro düzeyde müdahalelere ihtiyaç duyulabileceği düşünülmektedir.

Bu bağlamda, toplumu bu hastalıklar ve bu hastalıkları yaşayanların ailelerinin tecrübeleri hakkında bilgilendirebilecek programların organize edilmesi, bu alanda kamu spotlarının ve reklamların yaygınlaştırılmasının, temel düzeyde bir bilincin oluşmasına katkı sağlayabileceği ve bu vesile ile aileler için yatış sürecinin etkilerinin biraz daha azabileceği düşünülmektedir. Genel olarak bakıldığında hasta yakınlarının; psikolojik destek almaya, hasta ile ve tedavi sürecindeki profesyoneller ile daha sağlıklı iletişim kurma becerisine, yaşanılan zor ve ağır tecrübeler karşısında işlevsel başa çıkma stratejileri geliştirmeye, kendi ihtiyaç ve sağlıklarını da göz önünde bulundurarak azami düzeyde kendilerine zaman ayırmaya, günlük rutinlerini sürdürmeye çalışmaya, yakın çevreden sosyal destek almaya, damgalayıcı olmayan yaklaşımlara, hasta hakları ve diğer yasal süreçler hakkında bilgi edinmeye, hastalık sürecinin getirebileceği zorluklara karşı bu sürecin finansal planlaması noktasında desteğe, uzun vadeli bakım planlamasına, duygusal bağı sürdürmeye ve tüm bu süreçte en önemlisi daha fazla umuda ihtiyaç duymaktadırlar. Bu ihtiyaçlar gözetilerek geliştirilecek programların, yakınlarının yatış tecrübesi bulunduğu hasta yakınlarının, bu süreci daha sağlıklı ve hastanın da lehine olacak şekilde, aile işlevselliğini bozmadan geçirebilecekleri düşünülmektedir. Bu çalışmada görüşmelerin yüz yüze yapılamaması ve erkek katılımcı sayısının az olması, araştırmamızın sınırlılığını oluşturmaktadır. Online şekilde gerçekleştirilen görüşmeler, teknolojinin sağladığı bir imkân olarak çalışmanın yürütülmesinde kolaylık sağlamaktadır. Ancak yüz yüze yapılacak görüşmelerde daha derinlemesine bilgi elde edilebileceği de göz önüne alınarak sonraki çalışmalarda görüşmelerin yüz yüze gerçekleştirilmesi önerilmektedir. Bunun dışında veri oluşturma/inşa etme sürecinde; erkek hasta yakınları işte olduğunu, müsait olmadıklarını söyleyerek çalışmaya katılmak istememiştir. Sonraki araştırmalarda cinsiyetin eşit dağılımının sağlanmasıyla hasta yakınlarının cinsiyete göre değişen rolleri ele alınabilecektir. Buna ilaveten konu hakkında yapılacak sonraki araştırmalarda yaş, medeni durum, aynı-ayrı evde yaşama gibi sosyodemografik değişkenlerin de göz önünde bulundurulması önerilmektedir.

İlker Aktürk, Psikoterapi, Terapi,

 

 

Kabul ve Kararlılık Terapisi, ACT

Diğerleri